Meme kanserinde risk faktörleri bu hastalığa yakalanma şansınızı etkileyen tüm etkenlerdir. Bir kişide birden çok risk faktörü bulunan bir çok kadında meme kanseri görülmezken, çoğu meme kanserli hastada (kadın olmak ve ileri yaş dışında) belirgin risk faktörü bulunmamaktadır.
Cinsiyet: Kadın olmak meme kanseri için temel risk faktörüdür. Tüm meme kanseri vakalarının %1’den azı erkeklerde görülmektedir. Kadınlardaki meme dokusunun sürekli östrojen ve progesterona maruz kalması meme kanserini tetiklemektedir.
Yaş: Genç kadınlarda da görülebilmesine rağmen, meme kanseri vakalarının çoğunluğu 50 yaşından sonra görülür. Meme kanseri riski yaş ilerledikçe de artmaktadır. Günümüzde bir kadının hayat boyu meme kanserine yakalanma riski 8’de 1’dir. Bu riskin büyük bölümü yaşın ilerlemesi ile ortaya çıkar. Meme kanserlerinin sadece %2'si 30 yaşın altında görülür. Her 8 invaziv meme kanserinden sadece 1'i 45 yaşın altında saptanırken tüm kanserlerin yaklaşık 2/3'ü 55 yaşın üzerinde görülür.
Ailede meme kanseri hikayesi: Ailesinde meme kanseri öyküsü olan kadınlarda risk artmaktadır. Akrabalık derecesi ne kadar yakın ve meme kanserli akraba sayısı ne kadar fazlaysa risk o kadar yükselir. Akrabalardaki meme kanseri menopoz öncesi dönemde ortaya çıkmış ve iki taraflı ise bu oranlar daha da artmaktadır. Birinci derece akrabalarında ( anne, kız kardeş ve kızı) meme kanseri bulunanlarda risk 2 kat artar. Birden fazla birinci derece akrabalarında meme kanseri bulunan kadınlar da ise risk daha da artmaktadır. Bu nedenle meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik test yapılabilir.
Genetik risk faktörleri: Meme kanserlerinin % 5-10'u anne ve babadan kalıtsal olarak geçen mutasyona uğramış genler sonucu oluşur. En sık görülen mutasyonlar meme kanseriyle ilişkili BRCA1 ve BRCA2 genlerinde olanlardır. Bu genlerden birininde değişiklik bulunan kadınlarda hayatları boyunca meme kanserine yakalanma riski % 50 - 85 arasındadır. Kadınların sadece % 0.1-0.2'sinde bu gen değişikliği bulunmaktadır.
Daha önce meme kanserine yakalanmış olmak: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kanser gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır. Bunun yanı sıra yumurtalık kanseri, kalın barsak kanseri veya rahim kanseri geçiren kadınların da meme kanserine yakalanma olasılıkları artıyor.
Adet başlama yaşının erken, menopoz yaşının geç olması: Meme kanserinin gelişmesinde kadınlık hormonları (östrojen ve progesteron) önemli rol oynar. Östrojen hormonuna maruz kalınan sürede artış olması, meme kanseri gelişme riskini artırmaktadır. Erken menarş (ilk adet kanamasının 12 yaşından önce olması),geç menapoz (55 yaşından sonra), meme kanseri riskini yükseltmektedir.
Hiç doğurmamış olmak veya ileri yaşta doğum yapmak: Hiç çocuk doğurmamış olmak veya ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapmak meme kanseri riskini hafif arttırmaktadır. Çok sayıda gebelik veya genç yaşta gebelik ise meme kanseri riskini azaltır. Hamilelik kişinin hayat boyu toplam adet dönemi sayısını azaltarak koruyucu etki yapmaktadır.
İlk çocuğun doğurulduğu yaş önemli. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı, 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazla. Ergenlikle kadın memesinde başlayan değişim ve gelişim, gebelik ile tamamlanıyor. Gebelik tamamlanana kadar memedeki hücreler, genetik değişikliklere daha açık hücrelerdedir. Geç gebelik, hücrelerin genetik değişikliğe açık olma süresini uzatıyor ve kanserojen etkenlere maruz kalma süresini artırıyor. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda da risk bu nedenle yükseliyor. Bütün bu bilgilere rağmen çok erken yaşta ilk çocuğunu doğuran ve daha sonra 7-8 çocuk yapan kadınlarda da meme kanseri görülebiliyor.
Doğum yapmış fakat bebeğini emzirmemiş olmak, emzirme: Emzirmenin, özellikle 1.5 ile 2 yıl gibi uzun süreli olduğunda meme kanseri rizkini azalttığı bildiren çalışmalar vardır. Burada koruyucu etki, yaşam boyu adet dönemlerinin sayıca azalması, östrojene meruziyetin azalması sonucu ortaya çıkmaktadır.
Doğum kontrol hapı kullanımı: Çalışmalar doğum kontrol ilacı kullananlarda meme kanseri riskinde hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir.Bu risk Doğum kontrol hapını kullanmayı bıraktıktan sonra azalmaya başlamaktadır, ilacın kesilmesinden 10 yıl sonra ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır.
Menapoz sonrası Östrojen hormonu tedavisi: Menapoz sonrası hormon tedavisi veya hormon replasman tedavisi (HRT) uzun yıllardır menapozda ortaya çıkan belirtilerin giderilmesi ve osteoporozun (kemik erimesi) önlenmesi amacıyla kullanılmaktadır. Uzun süre östrojen tedavisi (5- 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır.
Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği: Sosyoekonomik düzeyi yüksek olan ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişiyorlar ve erken yaşta adet görmeye başlıyorlar. Buna bağlı olarak doğurganlık süresi uzuyor, daha geç evleniyorlar ve daha geç çocuk doğuruyorlar. Meme kanseri görülme oranı daha fazla görülmektedir.
Alkol kullanımı: Fazla alkol alan kadınlarda, meme kanseri riski artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 1,5-2 kat daha fazladır. Alkolün bu etkisini östrojen salgılanmasını artırarak veya östrojenin metabolik yıkılımını azaltarak yaptığı düşünülmektedir. Amerikan Kanser Kurumu kadınların alkolü günde 1 kadehten daha fazla tüketmemelerini önermektedir.
Sigara kullanımı: Son yıllarda yapılan araştırmalarda, sigara içmeyen kişilerin sigara içilen ortamda bulunduklarında, meme kanseri görülme oranının iki kat daha fazla olduğu görüldü. Sigara içenlerde ise bu oranın daha da fazla olduğu düşünülüyor.
Şişmanlık: Fazla kilolu olmak, özellikle yetişkinlikte alınan fazla kilolar, meme kanseri riskini arttırmaktadır. Menapoza kadar olan dönemde östrojenin büyük çoğunluğu yumurtalıklarda üretilirken, yağ dokusu çok az östrojen üretir. Menapoz sonrasında ise yumurtalıklardan östrojen üretimi durmakta ve yağ dokusu bu hormon için ana kaynak olmaktadır. Şişmanlık, fazla yağ dokusu demek, daha yüksek östrojen seviyesi ve daha fazla meme kanseri riski demektir.
Fiziksel aktivite azlığı: Düzenli yapılan egzersizin meme kanseri riskini azaltmaktadır. Amerikan Kanser Kurumu ise bu amaçla günde 45-65 dakika olmak üzere haftada 5 gün veya daha fazla egzersiz önermektedir.
Genç yaşta göğüs bölgesine ışın tedavisi uygulanmış olması: Çocukluk veya gençlik çağında Hodgkin lenfoma veya non-Hodgkin lenfoma gibi bazı hastalıkların tedavisi için, göğüs bölgesine radyoterapi-ışın uygulanan hastalar yaklaşık 10 yıl sonra yüksek meme kanseri riskine sahip olurlar; bu gruptaki hastalar erken teşhise önem verilmelidirler. 40 yaşından sonra uygulanan ışın tedavisi ise meme kanseri riskini arttırmamaktadır.
Meme dokusunun yoğun olması, dens meme yapısı: Yoğun meme dokusu, memede süt bezleri ve süt kanallarından oluşan dokunun yağ dokusundan fazla olması demektir. Bu durum meme kanseri riskini arttırmaktadır.
İyi huylu (benign) meme hastalıkları:
Atipi göstermeyen proliferatif (aşırı hücre çoğalması gösteren) lezyonlar: Meme dokusunu oluşturan süt kanalları ve süt bezlerinde aşırı hücre çoğalmasının olduğu lezyonlardır. Meme kanseri riskini 1.5-2 kat kadar arttırırlar. Bunlar; atipi göstermeyen duktal hiperplazi, komplike fibroadenom, sklerozan adenosis, çok sayıda papillom, radyal skar, atipik duktal hiperplazi atipik lobuler hiperplazi.
Atipi gösteren proliferatif lezyonlar: Süt kanalları ve süt bezlerinde aşırı hücre çoğalması ve hücrelerde anormal yapı birliktedir. Meme kanseri riskini 4-5 kat arttırırlar. Bunlar; atipik duktal hiperplazi, atipik lobuler hiperplazi, lobuler karsinoma insitudur.